10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde Gazeteciliği Akademik ve Sektörel Açıdan Uzmanlarıyla Konuştuk

Gazetecilere sosyal ve ekonomik haklar sağlayan ve Türk basınında bir dönüm noktası olan 212 sayılı yasanın 10 Ocak 1961 yılında kabul edilmesiyle birlikte, 1962’den bu yana her yıl 10 Ocak tarihi “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanıyor.

Biz de Mersin Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü olarak 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde; Üniversitemiz İletişim Fakültesi akademisyenleri Prof. Dr. Aslıhan Ardıç Çobaner, Doç. Dr. Ahmet Taylan, Doç. Dr. Berna Arslan, Doç. Dr. Recep Ünal ve İletişim Fakültemizin Gazetecilik Bölümü’nde okuyan gazeteci Abidin Yağmur ile 10 Ocak Gazeteciler Günü'nü konuştuk.

“Gazetecilik Pratikleri, Teknolojiyi İçine Çekip Hep Bundan Güçlenerek Çıkmış, Çıkacak”

Soru: Sayın Prof. Dr. Aslıhan Ardıç Çobaner, İletişim Fakültemizde Dekan Yardımcısı ve Gazetecilik Bölüm Başkanı olarak görev almaktasınız. Bilginin her geçen gün katlanarak çoğaldığı ve teknolojinin takip edilmesi zor bir hızda geliştiği günümüz dünyasında, medya, hayati bir önem taşımakta. Görsel ve yazılı medyanın yanında sosyal medya olarak nitelenen anlık haberleşme ve bilgi paylaşım ağlarının etkinliğinin günden güne arttığı günümüzde, çalışan gazetecilerimizin üzerine düşen sorumluluklar hakkında neler söylemek istersiniz?

Prof. Dr. Aslıhan Ardıç Çobaner: 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü, hem arka planındaki yaşanan olaylar ve tabi ki 1961’den sonra günümüze kadar olan yansımaları nedeniyle çok özel ve anlamlı bir gün. Bugün gazetecilik dediğimizde, son 20 yıldır özellikle internetin ve dijital teknolojilerin hâkim ve gerekli olduğu, bir anlamda dayatıldığı süreci yaşıyoruz. Gazetecilik anlamında hem olumlu hem olumsuz yönlerinden literatüre de baktığımızda pek çok akış açısını görmekteyiz. Matbaadan telgrafa, radyoya, televizyona ve internete kadar uzanan süreçte gazeteci teknoloji karşısında önce bir şaşkınlık yaşamış. Bugün nasıl dijitalleşme konusunda yaşanıyorsa, sonrasında da uyum sağlamak ve hatta teknolojinin gereklerini en iyi şekilde uygulamak durumunda kalmıştır. Şu an “Yeni Medya” diyoruz ama bu yeni medya kavramının da hep eskiyen bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Gazetecilik pratikleri, teknolojiyi içine çekip hep bundan güçlenerek çıkmış, çıkacak. İnternetin ve internet haberciliğinin hâkim olduğu, televizyon haberciliğinin önem olarak arkalara itildiği bu zamanda yaşadığımız örneğin Covid 19 ve deprem felaketi, televizyonun temel bilgi kaynağı olarak hâlâ çok önemli olduğunu gösteriyor. Yaşadığımız dönemde dijitalleşme ya da sayısallaşma döneminde gazeteciliğin tüm teknolojik araçlardan daha farklı bir şekilde evrilmesine, yeni beceriler geliştirmesine yol açabilecek büyük bir devrimden söz ediyoruz aynı zamanda. Ve bitmemiş; dönüşen, devam eden bir süreç bu. Yaşadığımız bu zamanda internetle birlikte “Gazetecilik bitti, bitiyor” gibi tartışmalar oldu. Bugün bu tartışmaların bittiğini söyleyebilirim. Gazetecinin, gelişen teknolojiyle birlikte var olabilmenin yollarını aradığı ve büyük oranda bu çabadan da güçlenerek çıktığı söylenebilir. Dijital her araç gazeteciliğe özgü birtakım farklılıklar içeriyor. Yine en önemli sorunlardan bir tanesi, günün anlamı itibariyle gazetecinin profesyonel kimliği ve haklarına geliyor. “Gazeteci nasıl var olacak?” konusunda ne yazık ki şu anda tam bir kaos yaşıyoruz. 10 Ocak 1961’de çalışan gazeteciler gününün kutlandığı ilk tarihteki taleplerin günümüzde hâlâ canlı bir şekilde karşımıza çıktığını görüyoruz.. Gazeteciye fikir işçisi deniliyor ama bundan da öte riskli bir ortamda daha uzun saatler çalışmak zorunda kalan bir meslek erbabı aslında. Gazetecinin teknolojiyle serüveni her zaman var olacak. Yeni yeni konular gündemimize gelecek. Bugün yapay zekâyı anlamaya çalıştığımız zamanlardayız. Ama beraberinde gazetecinin mesleki ve ekonomik anlamda özgürlüğünü zedeleyen ya da buna yönelik olumsuz koşulları da beraberinde getiren tarafının konuşulması ve buna yönelik güçlendirici birtakım önlemlerin alınması gerekir.

“Yanlış Enformasyona ve Dezenformasyona Kurban Gitmemek Adına Her Şeyden Önce Bilinçli Medya Tüketicisi Olmak Gerekiyor”

Soru: Sayın Doç. Dr. Ahmet Taylan, İletişim Fakültemizin Dekan Yardımcısı ve Gazetecilik Bölümü akademisyeni olarak; İletişim Fakültemizden mezun olan her yeni gazeteci adayına, yani ülkemizin demokratikleşme sürecine yerli ve milli değerlerimizin benimsetilmesi bakımından da büyük bir katkı sunacak, milletimizi ülke ve dünya gündeminden haberdar edecek genç gazetecilerimize dezenformasyon ve yalan haberle mücadele etmeleri konusunda neler tavsiye edersiniz?

Doç. Dr. Ahmet Taylan: Bu güncel ve önemli bir soru. Parantez açmak gerekirse hem Fakültemiz hem Üniversitemiz olarak yakın zamanda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın Adana Bölge Müdürlüğü ile istişarelerimiz de oldu. Bu konuda onların çok yoğun çalışmaları ve eğitimleri oluyor. Medyanın artık tek tip bir iletişim aracı modelinden çıktığını, özellikle yeni medya teknolojileri ve sosyal medyanın gelişimiyle birlikte artık her şeyin neredeyse yeni medyaya kaymaya başladığını görüyoruz. Aslında bir tür enformasyon bombardımanı altındayız. Gün içerisinde binlerce farklı mesajla karşılaşıyoruz. Çeşitli anlık bildirimler alıyoruz. Akıllı telefonlarımızdan, mobil cihazlarımızdan, televizyonlardan, bilgisayarlardan hemen hemen her yanımızı saran bir mesaj aktarım ağı var. Eskiden marifet bilgiye ulaşmaktı. Emek ve zahmet isteyen bir süreçti bu. Artık böyle bir problemimiz yok. Birkaç tuşa basarak istediğimiz her türlü veriyi elde edebiliyoruz. Artık marifet bilgiye ulaşmaktan ziyade doğru, geçerli, kullanışlı bilgiyi seçip ayırt edebilmekte. Dolayısıyla bu iki yönlü bir beceri gerektiriyor. Bir gazeteciler yani içerik üreten tarafı var. Bir de bu üretilen içerikleri tüketen tüketiciler kısmı var. Gazeteciler evrensel meslek etik kurallarına bağlı kalırlarsa, ahlâk ve vicdan ölçütleri çerçevesinde mesleklerini daima icra eder, yaptıkları haber ve içeriklerde buna her zaman özen gösterirlerse zaten kendiliğinden o doğru olan enformasyonu seçip ayıklayıp insanlara sunma misyonlarını yerine getirmiş olurlar. Biz de öğrencilerimize hep bunu tavsiye ediyoruz. İnternetten, sosyal medyadan içerikleri okuyan, izleyen insanların karşılarına çıkan her bilginin peşinen doğru olduğunu düşünmeden, ayırt ederek bu tüketimi yapması gerekiyor. Bu da medya okuryazarlığı dediğimiz bir beceri gerektiriyor. Son dönemlerde okullarda ta ilköğretim basamağından itibaren medya okuryazarlığına dair dersler veriliyor. Ama tabi bu yeterli değil. Çocuklara genç yaşta bunu öğretmek kadar ailelere de sorumluluklar düşüyor. Böylece iki yanlı bir strateji uygulanırsa, hem gazetecilerin etik kurallara bağlı kaldığı hem bilinçli medya tüketicilerinin olduğu bir ortamda da ben çok fazla dezenformasyonun etkili olacağı kanaatinde değilim. Maalesef dezenformasyon çok hızlı yayılabilen bir şey. Bizim “Yankı odası etkisi” dediğimiz bir etki var. O da bir süre sonra sosyal medyadan sadece kendimiz gibi düşünen, aynı doğrulara inanan insanların içeriklerini görmeye başlıyoruz. Sosyal medyanın algoritmaları da zaten bu yönde şekilleniyor. Sadece sizin ilginizi çeken şeyleri sizin karşınıza çıkarmaya başlıyor bir süre sonra. Dolayısıyla farklı fikirlerin farklı insanların farklı bakış açılarının varlığını bir süre sonra göremez hale geliyoruz. Bu da bir toplumun demokratik gelişmişlik seviyesi için hiç olumlu bir gelişme değil. Dolayısıyla yankı odası etkisinden uzak durmak, yanlış enformasyona dezenformasyona kurban gitmemek adına her şeyden önce bilinçli medya tüketicisi olmak gerekiyor.

“Gazetecilik, Topluma Hizmet Üreten Son Derece Önemli Bir Meslek”

Soru: Sayın Doç. Dr. Berna Arslan, Üniversitemiz İletişim Fakültesi’nde, Gazetecilik Bölümü Medya Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyorsunuz. Gücünü halktan alan gazetecilerin en önemli özelliklerinin tarafsız ve bağımsız bir şekilde haber ve yayın yapma, toplumu doğru bilgilendirme, elde ettiği haber ve bilgileri kamuoyuna objektif, ahlaki ve ilkeli bir biçimde yansıtmaları konusunda neler söylemek istersiniz?

Doç. Dr. Berna Arslan: İletişim Fakültesi’nde uzun yıllar bu mesleğin gerekliliklerini öğrencilerimize aktarma çabası içindeyiz. Sorunuzda değindiğiniz konu son derece önemli ve gazeteciliğin esas temelini oluşturuyor. Doğru, güvenilir, gerçek ve tarafsız, objektif habercilik. Gazetecilik mesleği bilgilendirme, haberdar etme, eğitme, toplumsallaşma, kamuoyu oluşturma ve yansıtma, eğlendirme, demokrasinin sürdürülebilir olmasını sağlayan işlevlere sahip son derece önemli, toplumsal hizmet üreten bir meslek. Çünkü dünyada yaşam var olduğu sürece, dünya üzerindeki tüm canlılar yaşamlarını sürdürdükleri sürece, mesai kavramı olmaksızın 7/24 hizmet üreten bir meslek. Bu önemli işlevlerini yerine getirirken gazetecilik mesleğinin temel dayanağı da dünyada ve ülkemizde kabul edilmiş olan profesyonel meslek etik ilkeleri. Ki bu ilkeler gazetecilik mesleğinin doğru ve güvenilir bir şekilde haberlerin yansıtılması, iletilmesi adına adeta bir pusula işlevi görmekte. Gazetecilik mesleği dünyada gelişen tüm ekonomik, sosyal, siyasal, politik, kültürel, sanatsal, sportif, insana dair tüm yaşamsal pratiklerin takip edilmesini gerektiren ve bu anlamda yüksek bir entelektüeliteyi beraberinde getiren, toplumun lokomotifi olması gereken ve o niteliklere sahip olan bir meslek. Dolayısıyla dünyada gelişen tüm bu toplumsal yaşam pratiklerinin yanı sıra içinde bulunduğumuz dijital çağın da takip edilmesi, bilinmesi ve uygulanmasını gerektiren bir meslek. Geleneksel medya yapılanmasında olduğu gibi dijital çağda hız çok önemli. Haberi ilk vermek, en hızlı şekilde okuyucuya, izleyiciye ulaştırabilmek, dijital çağda bu daha çok zorlayıcı bir durum. Bir yandan kolaylaştırıyor, evet, sunduğu imkânlarla ama bir yandan da gazetecileri daha da zorlaştıran bir süreç. Çünkü doğru bilginin bu hızlı yayıncılık anlayışının gölgesinde kalmaması son derece önemli. Yani hızın doğru ve güvenilir gazeteciliği zedelememesi, her ne kadar hızlı haber üretmek veya yansıtmak temel hedefleri olsa da asıl önemli olanın dezenformasyondan, misenformasyondan ya da teknolojik çağa uygun olarak mezenformasyondan; bunlardan azad edilmiş bir habercilik anlayışı olması gerekir. Yeni medyanın ve sosyal ağların gazetecilik ve habercilik anlamında hizmet ediyor olması bu yeni medya ortamının da etik ilkelerinin tartışılması ve belirlenmesi harfiyen bu etik ilkelere uyulması gerekliliğini bir zorunluluk olarak beraberinde getiriyor. Gazetecilerin hem entelektüel kimlikleri hem etik ilkelere bağlı bir gazetecilik anlayışı toplumu bir noktadan bir noktaya getiren, ilerlemesine katkı sağlayan önemli süreçler. Gazetecilik mesleğinin bu anlamda gerçekten son derece önemli, başat bir rol oynadığını söyleyebilirim. Umarım gazeteciler dünyada savaşların olmadığı, barışın hâkim olduğu, huzurlu ve mutlu insanları objektiflerine, kalemlerine yansıttıkları bir habercilik gerçekleştirebilme imkânı bulurlar.

“Sosyal Ağlar Haber Akışını Hızlandırdı Ama Radyo ve Televizyon Haberciliğinin Önemi Kaybolmadı”

Soru: Sayın Doç. Dr. Recep Ünal, İletişim Fakültemiz Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü, Radyo ve Televizyon Anabilim Dalı Başkanı olarak; en başından bu yana görsel ve işitsel anlamda milletin gözü ve kulağı olan, sürekli teknolojik olarak kendini yenileyen bir sektörde radyo ve televizyon alanında gazetecilik yapan meslektaşlarınıza tavsiyeleriniz nelerdir?

Doç. Dr. Recep Ünal: Yeni medyayla birlikte dijital teknolojiler radyo televizyon haberciliğini değiştirip dönüştürdü. Sosyal ağlar haber akışını hızlandırdı, doğru. Ama bir yandan da radyo ve televizyon haberciliğinin aslında önemi kaybolmadı. Pandemi ve deprem döneminde her ne kadar sosyal ağlara bakılıyor olsa da pek çok açıdan radyo ve televizyon haberlerine de insanlar bakmaya devam etti. Zaten araştırmalar da bunu gösteriyor. Her ne kadar özellikle genç kullanıcılar sosyal ağlarda haber üretim ve tüketim pratiklerini yaşasalar da radyo ve televizyon, haber anlamında önemini koruyor. Gelecekte bu nasıl şekillenir şimdiden bir şey söylemek doğru olmaz. Genellikle dijital teknolojiler konuşulurken, yeni gelişen bir şey sanki bir diğerini öldürüyor, yok ediyor gibi bir algı oluşuyor. En başta bu gazeteler için söylendi. Sinema için söylendi. Aslında olan şey, belli hatlarda ray değişikliği. Yani insanlar salonda duran televizyondan seyretmiyor ama bilgisayardan ya da cep telefonundan da televizyon haberlerini izleyip, radyo dinleyebiliyor. Dolayısıyla bu mecralar arası geçişkenlik olabiliyor. Fakat yapılan işin özü çok fazla değişmiyor. Bu kayış profesyonel haberciliği yok etseydi, yeni medyayla içerik üreten herkes gazeteci olarak, her yapılan iş de habercilik olarak adlandırılırdı. Ama görüyoruz ki, böyle değil. Sadece teknolojinin sağladığı imkânlarla içerik üretmek kişiyi haberci yapmadığı gibi üretilen içeriği de haber haline getirmiyor. Meslektaşlarıma ve öğrencilerime en önemli tavsiyem, yeni teknolojileri mesleklerini yok eden dinamikler yerine tam tersi mesleklerini sürdürebilecekleri yeni akışlar halinde görmeleri ve buna uygun kendilerini geliştirmeleri. Cep telefonları bu anlamda önemli. Pek çok kişinin işini tek kişi yapınca istihdam daraldı. Bu gelecekte de habercilik açısından en önemli sıkıntı yaratacak durum. Sektör de bunu destekledi. Çünkü az kişiyle çok iş yapılması onların işine geldi. Buna rağmen biz nitelikli içerik üretirsek bunu nerede yaptığımızın önemi kalmayacağını bilmemiz gerekiyor. Doğru haber, gerçek bilgi; bunlara dayanarak haber üretildiği zaman radyo televizyon haberciliği de daha çok kitleye ulaşacak. Son olarak bir konuya değinmek isterim. Radyo ve televizyon haberciliği yapan meslektaşlarımın Türkçe hassasiyetinin en üst düzeyde olması gerekiyor. Çünkü çok geniş kitlelere hitap ediyorlar. Biz İletişim Fakültemizde öğrencilerimize bu konunun ne kadar önemli olduğunu hep belirtiyoruz. Öğrencilerimize haber yayına verilmeden önce haber metinlerine göz atmaları gerektiğini, doğru haber iletme ile birlikte Türkçe hassasiyetinin de önemli olduğunu aktarıyoruz.

“Öğrencilerimiz Okulu Bitirir Bitirmez Bir Medya Organında Muhabir Olarak Çalışmalı”

Soru: Sayın Abidin Yağmur, 25 yıllık bir gazetecilik yaşamınız var. Bu kadar tecrübeli ve sahada çalışan bir gazeteci olarak sizi İletişim Fakültemizin öğrencisi olmaya iten sebepleriniz nelerdir? Artık hem alaylı hem okullu bir gazeteci olarak genç öğrenci kardeşlerinize meslekte neler tavsiye edersiniz?

Abidin Yağmur: Ben İletişim Lisesi’nin ilk mezunlarından biriyim. Gazetecilik eğitimim lise yıllarında başladı. Liseden sonrada direk gazeteciliğin içinde yer aldım. Ardından Kocaeli Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler Bölümü’nde bir eğitimim oldu ama askerliği saymazsak 25 yıl kesintisiz gazeteciliğe devam ettim. “Kariyer düzleşmesi” denen bir kavram vardır. Bir yere kadar gelirsiniz, bir yerden sonra daha üretken ve verimli olmak için kendinize yeni bir alan açmanız gerekir. Yeni medyada ve internetteki gelişmeler gazeteciliğin giderek video haberciliğine dönüşmesi, televizyonun da ötesine geçen bir görsel medya anlayışının çıkması, telefonlar değiştikçe internet hızlandıkça yeni medya dediğimiz ürünlerin daha hızlı, daha kaliteli hale gelebilmesi beni de meslekte yenilenmem gerektiği düşüncesine itti. Merkezi kuruluşlar bile örneğin BBC, Karabağ Savaşı’nı takip etmek için eskiden olduğu gibi İngiltere’den bir ekip göndermiyor. En yakın yer neresi var? Erivan var ya da Trabzon var veya Bakü var. Oradan bir gazeteciyle anlaşıyor ve gazetecinin bütün işi gücü orada. Kurgudan tutun çekime kadar her şeyi kendisinin yapması isteniyor.  İnternet de bu olanağı verdiği için medya kuruluşları için daha ucuz bir haber toplama olanağı sunuyor. Bundan dolayı çok tercih ediliyor. Ben de bu kariyerimin, bilgi birikimimin ve sahada edindiğim izlenimlerin hem radyo televizyondaki yeni gelişmelerle hem de yeni medyadaki gelişmelerle taçlanması ve biraz daha derinleşmesi için Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’ne kaydoldum. Sadece kurgu yapmak, fotoğraf çekmek yetmiyor. Bütün bu kuramları da bilirseniz, dünyadaki medyanın nereye gittiğini bilirseniz yaptığınız işi de biraz daha bilerek ve isteyerek yapıyorsunuz. Genç meslektaşlarıma tavsiyem, bir geleneksel medya kuruluşu içinde önce gazeteciliğin disiplinini almaları. Eğitimini aldılar. Kuramlarını ve hocalarından temellerini aldılar. Şimdi bu temelin üzerine ilk duvarı örmeleri gerekiyor. O da mutlaka bir geleneksel yapıya dâhil olup; bir editörün bir şefin gözetiminde çalışmak ve kendi ürünlerini bir ekip içerisinde yaratmak. Daha sonraki yıllarda tabi ki serbest gazetecilik olarak isimlendirdiğimiz noktaya gelmek istiyorlarsa da öncelikle buralardan geçmeleri gerekiyor. Çünkü habercilik refleksi, kitaptan okuyarak ya da videodan izleyerek, eğitim seminerine katılarak alabilecekleri bir şey değil. Mutlaka sahada olmaları gerekiyor. Genç meslektaşlarıma son tavsiyem ise okullarını en iyi şekilde değerlendirsinler. 4 yıl hızlı gelip geçiyor. Ama konulan her dersin kendileri için bir faydası olduğunu sahaya çıktıklarında mutlaka görecekler. Okulu bitirir bitirmez de mutlaka bir medya organında sıfırdan bir muhabir olarak başlayıp yollarını çizsinler.

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nüz kutlu olsun…

Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü

2024-01-10 16:00:14
2306